Dünyada ve Türkiye'de Yükseköğretim: 2020 Dönüm Noktası mı?

Bu yazı Ahmet Acar tarafından Aralık 2020'de kaleme alınmış ve kendisinin vefatından sonra Global İletişim Forumu'nun (GİF) Ocak 2021'de yayınlanan “GİF Küresel Durum Raporu 2020” içinde yer almıştır. Yazının bu sayfada da yayınlanmasına izin veren GİF yönetimine teşekkür ederiz.



COVID-19 pandemisinin derinden etkilediği sektörler arasında yükseköğretim de yer alıyor. Pandeminin, son dönemde üniversiteleri etkileyen bazı eğilimleri hızlandırdığını ve sektörü derinden sarsan yeni sorunlar getirdiğini görüyoruz. Bu yazı, ilk bölümde dünya ve Türkiye’de üniversitelerin 2020 yılına hangi gündemle ulaştığını; ikinci bölümde ise pandeminin mevcut ve olası etkilerini özetliyor.

I. 2020’ye Girerken Dünyada Yükseköğretim Sektörü

Üniversitelerin üç ana misyonunun bilgi üretme (bilimsel araştırma-yayın); bilgiyi yayma (eğitim-öğretim) ve bilgiyi uygulama (sanayi-kamu iş birliği, teknoloji geliştirme, girişimcilik) olduğunu biliyoruz. 1 Üniversitelerin faaliyetleri, kaynak kullanım öncelikleri, örgütlenmeleri ve genel gündemleri bu misyonlardan hangilerine ağırlık verdiklerine göre değişiyor.

Gelişen Ekonomilerde ve Yüksek Gelirli Ülkelerde Yükseköğretim

Üniversite eğitiminin toplumda öne çıkan katkısı, diplomanın daha iyi istihdam olanağı getirmesidir. Nitekim, ABD ve AB’de, üniversite mezunlarının ortalama gelir düzeyi üniversite diploması olmayanlara göre %60-75 daha yüksektir. Bu oran, Brezilya ve Şili gibi orta-gelir grubundaki ülkelerde yaklaşık %150’dir.2 TÜİK’in aylık kazanç istatistikleri, Türkiye için de orta-gelir grubundaki ülkelere benzer bir tablo gösteriyor.3

Ancak, üniversite eğitim-öğretiminin sağladığı tek kazanım, daha iyi istihdam koşulu değildir. Öğrencilerin, üniversite deneyimiyle toplumsal yaşantıya başarıyla uyum sağlayacak ve katkı verecek kazanımlar elde etmesi toplum için de önemlidir. Bu deneyiminin getirdiği çok boyutlu kazanımlar,4 eğitim bilimcilerin ve yükseköğretim yöneticilerinin ortak gündemidir. Kişisel ve sosyal becerilerini geliştirmiş; sorgulayan, sürekli öğrenen, kendini yenileyen, inisiyatif alan, girişimci, azimli, iletişim kurabilen, takım içinde çalışan ve liderlik yapabilen bireylerin iş ve sosyal yaşamlarında daha kolay başarılı olduğu görülüyor.

Dünyada yükseköğretim kurumlarına kayıtlı öğrenci sayısı, 2000 - 2014 döneminde 100 milyondan 207 milyona çıktı; öğrencilerin %30’u özel/vakıf üniversitelerine kayıtlıydı. Bu artışın çok önemli kesimi orta gelirli ülkelerde yaşandı; yüksek gelirli ülkelerde ise talep durağan kaldı, hatta azaldı. Bu nedenle, orta-düşük gelirli ülkelerin üniversitelerine kayıtlı öğrenci toplamı, ilk kez 2012 yılında yüksek gelirli ülkelerin toplamını geçti.5

Gelişen ülkelerde hızla artan talep, yeni üniversitelerin kurulmasını, mevcut üniversitelerde kapasitenin artırılmasını, hatta yeni kurum türlerinin yaratılmasını beraberinde getirdi. Türkiye’de de 2006’dan itibaren devlet ve vakıf üniversitesi sayılarının arttığını ve üniversite kontenjanlarının hızla büyüdüğünü biliyoruz.6 Ancak, hızlı kapasite artışı, benzer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de üniversite eğitim-öğretimindeki kalite sorunlarını ciddi oranda artırdı. Nitekim, yükseköğretim sistemimizde kalitenin en öncelikli sorun olduğu son 10 yıldır devletin en üst kademesindeki yöneticileri tarafından da sık sık dile getiriliyor. Ciddi kalite sorunları, uluslararası karşılaştırma sonuçlarına da yansıyor.7

Ülkemizde üniversite eğitimine yüksek talebin sürmesine rağmen, son yıllarda birçok devlet ve vakıf üniversitesinde kontenjanlar dolmuyor; çözüm olarak kontenjanlar azaltılıyor. Bunun iki nedeni, hızla artan arz ve vakıf üniversitelerinin yükselen öğrenim ücretleridir. Boş kapasitenin üçüncü nedeni ise, bazı üniversite diplomalarının istihdam avantajı getirmemesi ve üniversite diplomalı işsiz oranının yüksek düzeyde seyretmesidir. Son yerleştirme döneminde (2020), YKS puanları itibarıyla tercih yapma hakkı bulunan öğrenci adaylarının yaklaşık 13’ünün, ücretsiz olan devlet üniversitelerindeki seçenekler dahil, herhangi bir program için tercih yapmadıkları görülüyor.8 Gerçekten de, Türkiye’de eğitim düzeyi arttıkça işsizlik oranı da artıyor: pandemi öncesindeki ekonomik kriz ortamında da (2018-2019) kayıtlı işsiz üniversite mezunlarının oranı, ilk-orta-lise diplomalılardan çok daha hızlı arttı;9 üniversite mezunu işsiz sayısı Kasım 2019 itibarıyla 1,1 milyona yaklaştı.10 Toplum açısından ele alınması gereken bir diğer olgu da, üniversite diplomalı kadınlar için işsizlik oranının (%52,5) erkek işsizlik oranından (%24,7) çok daha yüksek olmasıdır.11

Yükseköğretim sistemimizin ciddi ve yaygın sorunlarının temelinde, insan kaynağı ve maddi destek yetersizliği kadar, gelişmeyi desteklemeyen yönetim modeli yatıyor. Devlet yetkililerinin demeçlerine ve Yükseköğretim Kalite Kurulu gibi bazı adımlara rağmen, söz konusu yapısal sorunlar çözülmeden tablonun değişmesi pek de mümkün olmayacaktır.

Yüksek gelirli ülkelerdeki tabloya bakıldığında, ABD ve Birleşik Krallık başta olmak üzere birçok Batı ülkesinde üniversitelerin ağırlıklı gündeminin mali zorluklar olduğu görülebilir. Son yıllarda çağ nüfusu artmayan bu ülkelerde üniversitelere verilen devlet desteği azalırken, üniversitelerin maliyetleri de - teknolojik altyapı ve öğrenci cezbetmek amacıyla yapılan tesis yatırımları nedeniyle - hızla yükseldi. Bu fark, öğrenim ücretlerine yansıtıldı ve örneğin ABD’de öğrenim ücretlerinin son 40 yılda 13 kat arttı.12 Bugün ABD’de, maddi nedenlerle üniversite eğitimine erişemeyen veya öğrenim kredisini ödeyemeyen gençlerin sorunu öncelikli siyasi gündem maddesidir. Azalan öğrenci gelirleri ve artan bütçe açığı nedeniyle üniversiteler, yeni gelir kaynakları yaratmaya çabalıyor. Bu kapsamda, birçok üniversite bağış kampanyalarına ve yüksek öğrenim ücreti ödeyen yabancı öğrencilere (ve ABD’de eyalet dışı öğrencilere) yöneliyor. Araştırma ağırlıklı üniversitelerde ise, öğretim üyelerinin terfileri kamu ve özel kurumlardan aldıkları araştırma/proje fonlarına bağlanıyor.

Üniversitelerin araştırma-teknoloji geliştirme-inovasyon misyonları açısından bakıldığında, tahmin edileceği gibi, gelişen ülkelerde öncelik ‘iyi eğitim’ veren üniversiteler olurken, küresel teknoloji-inovasyon yarışına katılan ülkelerde üniversitelerin araştırma-geliştirme katkısı da ön plana çıkıyor. ABD ve Birleşik Krallık üniversitelerinin bu alanda başı çektiğini; Kıta Avrupası ülkelerinin bu yarışta konumlarını iyileştirmek için çok geniş kaynaklar ayırdığını ve yeni üniversite modelleri geliştirdiğini;13 başta Çin olmak üzere Güney Doğu Asya üniversitelerinin de özellikle son 10 yıl içinde önemli mesafe kaydettiğini biliyoruz. Türkiye’de YÖK’ün 2016’da başlattığı “Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşma Projesi” kapsamında bugüne kadar 11 “araştırma” ve 5 “aday araştırma” üniversitesi belirlendi. Ancak, performansları yıllık olarak izlenen bu üniversitelere verilen ek kadro ve maddi destek kısıtlı kaldı; üniversitelerimizin misyon temelinde ayrışmasına olanak sağlayacak anlamlı mevzuat düzenlemesi henüz yapılmadı.

Yükseköğretimde Uluslararası Rekabet ve İş Birliği

Bilişim teknolojilerinin gelişmesi ve artan küreselleşme ile birlikte, yükseköğretimde ‘uluslararasılaşma’ ağırlıklı bir gelişme stratejisi haline geldi. Uluslararası rekabete ve iş birliği ağlarına aktif katılımı gerektiren bu strateji, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin içinde yer alma, eğitim-araştırma birikim ve kaynaklarını birleştirme, maddi kaynaklara erişme, kurumsal kapasite geliştirme ve nitelikli insan gücü cezbetme açılarından önemseniyor. Son 20 yıl içinde İngilizce yükseköğretimde lingua franca niteliği kazandığından, uluslararasılaşma ile birlikte, Kıta Avrupası dahil tüm dünyada eğitim dili İngilizce olan üniversite programlarının sayısı hızla artıyor.

Uluslararasılaşma ile birlikte, THE, QS, Shanghai, USNews, vb. kuruluşların ilan ettiği dünya üniversite sıralama sonuçlarının etkisi de artıyor. Sıralamada kullanılan kıstaslar büyük oranda üniversitelerin ‘araştırma-yayın’ çıktılarına dayandığından, ülke içinde ve uluslararası platformlarda prestij arayışı üniversiteleri ‘araştırma-yayın’ misyonuna daha fazla ağırlık vermeye itiyor. Araştırma-yayın ağırlıklı performans ile kazanılan küresel prestijin, uluslararası öğrenci piyasasındaki rekabette de büyük avantaj getirdiğini biliyoruz.

Uluslararası öğrenci ve araştırma fonları için hızlanan rekabet ortamında önemli iş birliği modelleri de gelişiyor. Örneğin, Avrupa Birliği, 1980’li yıllardan bu yana, giderek artan kaynaklarla ülkelerarası öğrenci hareketliliğini ve araştırma iş birliğini destekliyor. AB’nin ‘Horizon 2020’ araştırma programı ve bugün tüm dünya ülkelerini kapsayan ‘Erasmus+’ değişim programı, türlerinin en kapsamlı örnekleridir.

ABD ve Birleşik Krallık gibi ülkelerde, kayda değer düzeylere erişen yabancı öğrenci gelirleri üniversitelerin ülke refahına önemli katkıları arasında gösteriliyor. Uluslararası öğrenciler, ayrıca, ülkelere ‘soft power’ ve nitelikli insan gücü kazandırıyor. ABD’de ve Avrupa ülkelerinin birçoğunda STEM (temel bilimler, teknoloji, mühendislik, matematik) programlarına yerel talep kısıtlı kalıyor; gençler ağırlıklı olarak hukuk, sanat, idari-sosyal-beşeri bilimler alanlarını tercih ediyor. Bu eğilimin sonucu olarak, 2030 yılında STEM mezunlarının %75’inin BRICS ülkelerinde, sadece %8’inin ABD’de ve %4’ünün Avrupa’da olacağı öngörülüyor.14 STEM alanlarında artan iş gücü açığı, yabancı öğrencileri özellikle cazip kılıyor. Uluslararası öğrenci hareketliliğinin artan ölçek ve kazanımlarına paralel olarak, üniversitelere profesyonel destek veren önemli bir yan sanayi oluşuyor.15

En çok öğrenciyi Çin, Hindistan, Suudi Arabistan ve Güney Kore gönderiyor. Hedef ülkelerin piyasa paylarına bakıldığında, bir kayışın başladığı; en çok öğrenci çeken ABD, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa, İspanya ve Belçika’nın 2001’deki toplam payının %59’dan 2017’de %48’e gerilediği, Çin, Avustralya ve Kanada’nın önemli ev sahibi ülkeler arasına girdiği görülüyor.16

Uluslararasılaşmanın giderek yaygınlaşan bir modeli olarak, küresel ölçekte tanınan üniversiteler gelişen ülke üniversiteleriyle ortak eğitim programları sunuyor; bu ülkelerde araştırma merkezleri ve yerleşkeler açıyor. ABD ve Birleşik Krallık üniversiteleri ile Orta Doğu ve Güney Doğu Asya ülkeleri, bu uluslararasılaşma modelini en yoğun olarak kullanan ülkelerdir.

Yükseköğretim Sektöründe Ana Eğilimler

Pandemi öncesinde gelişen dört ana eğilim, gelecek dönemde yükseköğretimi şekillendirmeye aday gözüküyor. Birinci eğilim, ‘yeni ekonomi’de dijitalleşmenin, otomasyon, yapay zeka ve robot uygulamalarının iş gücü piyasasının talebini hızla değiştirmesi ve birçok alanda üniversite diplomasının geleneksel avantajını tehdit etmesidir. Diploma gereken bazı mesleklerin daha hızlı otomasyona tabi olacağı; diğer taraftan da, özellikle bilişim teknolojileri gibi hızla ilerleyen alanlarda, mevcut üniversite programlarının değişimi yakalayamadığı düşünülüyor.17 Üniversiteler, bu değişime cevap vermek için geleneksel ‘paketlenmiş (packaged)’ programlarını gözden geçiriyor. Öğrencinin meslek edinme ihtiyacına yönelik; kapsamı ve tamamlama süresi değişebilen; ‘kredi biriktirme’ yöntemiyle diploma alınabilen; ‘esnek’, ‘yeterlilik-odaklı (competency- based)’, ‘kişiye özel (customized)’ eğitim programlarına yöneliniyor. Bu yaklaşım, çalışan kesimin yeterlilik geliştirme taleplerine ve geniş kesimlerin ‘yaşam boyu öğrenim’ ihtiyaçlarına da cevap vermeyi hedefliyor. ‘Mikro-Yüksek Lisans’ programları bu yaklaşımın ilginç bir örneğidir. Bu çabalara rağmen, işverenler daha yaygın olarak çalışanlarını eğitmek amacıyla kendi üniversitelerini kuruyor ve Triology Education gibi kurumlardan özel eğitim desteği alıyor.

İkinci ana eğilim, ‘çevrimiçi (online)’ eğitim uygulamalarının hızla yaygınlaşmasıdır. Tümüyle veya kısmen çevrimiçi olarak sunulan programlar, öğrencilere daha düşük maliyetli ve esnek yapıda eğitim olanağı sunmayı kolaylaştırıyor. Birçok ülkede geleneksel olarak ‘ikinci sınıf’ addedilen çevrimiçi diploma programları daha yaygın kabul görüyor. ABD’de en tanınmış üniversiteler de çevrimiçi program geliştirme ve sunma amacıyla, çevrimiçi eğitim alanında uzmanlaşmış ‘çevrimiçi program yöneticisi (online program manager)’ şirketleriyle18 iş birliği yapıyor. Halen ABD’de önemli sayıda üniversitenin eğitim aracı olarak kullandığı ‘sanal gerçeklik (virtual reality)’ uygulamaları hızla gelişmekte ve yaygınlaşıyor.19

Üçüncü eğilim, yükseköğretimde uluslararası rekabet ve iş birliğinın artışı görülüyor. Araştırma - geliştirme amaçlı iş birliğini ve öğrenci hareketliliğini destekleyen programlar sürekli olarak genişliyor.20

Genel olarak üniversite kurumunu ilgilendiren bir başka eğilim ise, bilimi ve bilim kurumlarını sorgulayan siyasi-toplumsal gelişmelerdir. Son dönemde küresel olarak iletişimin şirketleştiği, sosyal medya ve benzer dijital propaganda araçlarının yaygınlaştığı, siyasi kutuplaşmanın attığı ortamda toplumun belli kesimleri kurumlara ‘güven’ konusunda yeni referanslara yöneliyor, bilimi ve bilim kurumlarını sorguluyor. Bilim ve medya kurumlarının toplum nezdinde elde ettikleri güvenin kaynağındaki ‘doğruluk, şeffaflık, özerklik, hesap verebilirlik’ ilkelerini değersizleştiren ve alternatif referanslar oluşturan bu eğilim, üniversitelerin toplum içinde taşıdığı misyonu kökten tehdit ediyor.21

II. COVID-19 Pandemi Dönemi ve Geleceğe Bakış

Üniversiteler, sivil havacılık ve turizm gibi, bugüne kadar pandemiden en çok etkilenen kurumlar arasında yer alıyor. Şubat 2020 ayından itibaren dünyanın birçok ülkesinde üniversiteler yüz-yüze eğitime kapanarak, ‘acil durum uygulaması’ olarak çevrimiçi eğitime geçti. Birçok ülkede dijital iletişim olanaklarına erişimde ciddi eşitsizlik yaşandı. İletişim altyapısının ve çevrimiçi ders içeriğinin yetersizliği; öğrenci ve öğretim kadrosunun çevrimiçi eğitim deneyiminin olmaması ve sınav yapmanın zorlukları öne çıktı. Bu sorunlara karşılık, çevrimiçi eğitim eldeki olanaklarla sürdürüldü; müfredat bilgisi ‘olabildiğince’ ve kaçınılmaz kalite sorunlarıyla öğrencilere aktarıldı. Ancak, üniversite deneyiminin önemli parçası olan yerleşke yaşamının getirdiği kazanımlar - sosyal etkileşim, ders-dışı etkinlikler ve kişisel-sosyal gelişim olanakları - sağlanamadı.

Güz 2020-21 döneminde yüz yüze eğitime başlayan birçok üniversite, COVID vakalarının hızla yayılması nedeniyle tekrar çevrimiçi eğitime döndü.22 Pandeminin yavaşladığı bazı ülkelerde ise yerleşkeleri açma denemeleri sürüyor.

Pandemi sonrasında, tümüyle yüz yüze eğitim formatının geriye düşmesi; karma veya tümüyle çevrimiçi programların daha yaygınlaşması bekleniyor. Önümüzdeki dönemde, çevrimiçi eğitimi daha etkili kılacak program tasarımı, içerik geliştirme, görüntüleme-sanal gerçeklik ve iletişim teknolojileri alanlarında yatırım gereksinimi öne çıkacak ve uzman destek sağlayan şirketlerin rolü büyüyecektir. Çevrimiçi modelin ağırlık kazanmasıyla, üniversitelerin önündeki çok önemli görev, öğrencilerin yüz-yüze yerleşke deneyiminden beklenen kazanımlarını kısmen de olsa karşılayacak ortam ve olanakların sağlanmasıdır.

Üniversiteler, öğrenci gelirlerini artırmak ve iş piyasasının taleplerine cevap vermek üzere, düşük maliyetli, esnek, ‘paketlenmemiş’ çevrimiçi/karma programlara daha fazla ağırlık verecektir. Uluslararası öğrencilere yönelik olarak, çevrimiçi eğitim modelinin daha fazla kabul görmesiyle, öğrenci gönderen ülkelerle ortak programların yaygınlaşması ve yeni uydu yerleşke yatırımları beklenmelidir.

Pandemi, uluslararası akademik-bilimsel toplantıları, yüz-yüze etkileşimi ve laboratuvar çalışmalarını da büyük ölçüde engelledi. Üniversitelerin yararlandığı araştırma destek fonları ve sanayi gelirleri daraldı ve ekonomik canlanma olmadan artmaları beklenmiyor. Bu ortamda, ABD’de araştırma üniversitelerinin yaşadığı çok boyutlu sorunlar,23 diğer ülkelerdeki örnekleri de yansıtıyor. Buna karşılık, sanal ortama kayan iletişimle coğrafi sınırlar kalkıyor, ‘sosyal boyutun’ eksikliğine rağmen, bilimsel eşgüdüm-iş birliği farklı bir nitelikte sürüyor, hatta yayılıyor.

Pandemiye çözüm, bilim dünyasından bekleniyor ve ‘bilim kurulları’ karar vericilere danışmanlık yapıyor. Ancak, bazı ülkelerde yöneticilerin bilimsel bulgularla çelişen siyasi amaçlı açıklama ve kararları, toplumda virüsün varlığı, kaynağı, korunma önlemleri, tedavi ve aşı konusunda kaotik ortamı ve artan bilgi kirliliğini besliyor. Bilime ve bilimsel düşünceye ‘alternatif’ referansları kullanan aktörlerin toplum içinde artan etkisi, bilim dünyası için toplumla etkili iletişim görevinin önemini gösteriyor.

Pandemi koşullarında üniversitelerin aldığı devlet desteğinde ve öğrenci gelirlerinde (öğrenim ücretleri, barınma-beslenme gelirleri, harçlar, vb.) önemli düşüşler görülüyor. Öğrencilerin ve çalışanların sağlığını korumaya yönelik önlemler ve çevrimiçi eğitim yatırımları üniversitelere önemli ek maliyetler getiriyor. Uluslararası öğrenci kayıtları çok azaldığından, yabancı öğrenci gelirlerine bağımlı, ancak bütçe açığını karşılayacak ek mali desteği veya yeterli birikimi (vakfiyesi) olmayan üniversiteler daha ciddi mali sorunlar yaşıyor.24

Pandemi döneminde üniversitelerin tüm faaliyetlerini olumsuz şekilde etkileyen gelir kayıplarının kısa dönemde giderilmesi mümkün gözükmüyor. Önümüzdeki dönemde yeni gelir kaynağı arayışları ve kapasiteyi daraltacak tasarruf önlemleri kaçınılmaz olacaktır. COVID aşısıyla ilgili son gelişmeler iyimserlik yaratsa da, 2020-2021 akademik yılı sonrasının ekonomik koşulları, talep yapısı ve rekabet ortamı hala öngörülemiyor. Süren belirsizlik ortamında birçok üniversite, kısa dönem önlemlerle yetinmekte, yapısal dönüşüm adımlarını ve önemli yatırımları bekletiyor.

Pandeminin yarattığı şok, birçok sektörde olduğu gibi ‘zayıf’ ile ‘kuvvetli’ yükseköğretim kurumları arasındaki farkı büyütecektir. Pandeminin etkisiyle, üniversitelerin belki de uzun zamandır ertelenen dönüşümleri ele alması; uzmanlaşmaya yönelmesi; daha organik işbirliklerine gitmesi, hatta birleşmesi ve gelişmelere ayak uyduramayanların ise kapanması gerekecektir. Bu kriz ortamında su yüzüne çıkan eksikliklerini giderebilen, yeni koşulların getirdiği fırsatları görebilen, yaratıcı çözümleri hızla uygulamaya sokabilen kurumlar ‘yeni normal’e avantajlı konumda girebilecektir.

Üniversitelerin ve yükseköğretim sistemlerinin ‘yeni normal’deki konumu, öncelikle pandeminin seyrine ve süresine bağlı olacaktır. Ancak, hükümetlerin, ilgili kamu kurumlarının ve üniversite yöneticilerinin vizyonu ve uygulama başarısı da, üniversitelerin ve toplumun geleceğini etkileyecektir.

Prof. Dr. Ahmet Acar

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörü (E)


  1. Birinci nesil üniversitenin (12. asır - ) ‘eğitim-öğretim’ misyonuna, ikinci nesil üniversitede (Humboldt) (19. asır - ) ‘araştırma’ ve üçüncü nesil üniversitede (girişimci) (20. asır - ) ‘uygulama’ misyonları eklenmiştir. Son yirmi yıl içinde de, bölgesel kalkınmaya yönelik dördüncü nesil üniversite modeli uygulamaya girmiştir.

  2. OECD, 2020. “Education at a Glance 2020: OECD Indicators” (Paris: OECD Publishing)
  3. Aylık gelir ortalamaları: Okumaz yazmaz 1177 TL; Okul bitirmemiş 1523 TL; Lise altı 2236 TL; Lise 2842 TL; Üniversite 4324 TL; Türkiye ortalaması 2894 TL (TUİK Haber Bülteni, Sayı: 33820, Eylül 2020)
  4. Örneğin, Dee Fink ‘anlamlı öğrenme’ (significant learning) taksonomisinde kazanımları 6 boyutta vermektedir: (1) Temel bilgiyi edinme (Foundational knowledge); (2) Öğrenmeyi öğrenme (Learning how to learn); (3) Uygulama yeteneği (Application); (4) Bütünleştirebilme (Integration); (5) İnsan boyutu (Human dimension); (6) Umursama/değer verme (Caring)

    (Fink, L. Dee. “What is Signifcant Learning?” (2003)).

    Benjamin Bloom, taksonomisi ve Bologna yeterlilikler çerçevesi de benzer kazanımları amaçlamaktadır.

  5. Chatlani, Shalina. “8 global trends impacting higher ed”, Higher Ed Dive, 24 Ocak 2018
  6. Türkiye’de üniversite sayısı 2005’de 74, 2020’de 207; yükseköğretim öğrenci sayısı 2005’de 2,1 milyon, 2020’de 7,9 milyon oldu.
  7. Örneğin, World Economic Forum raporlarına göre yükseköğretim sektörümüz, farklı kalite göstergeleri açısından 137 ülke arasında 101-108. sırada yer almaktadır (World Economic Form, The Global Competitiveness Report 2017 - 2018).

    Bunun bir yansıması olarak, 141 ülke arasında Türkiye, ‘mezunların yetenek seti’ açısından 103.; ‘nitelikli iş gücü bulma kolaylığı’ açısından 99. sıradadır (World Economic Form, The Global Competitiveness Report 2019 ).

  8. YÖK, 2020. 2020 Yılı Yükseköğretim Kurumları Sınavı Yerleştirme Sonuçları Raporu
  9. TEPAV, 2019. İstihdam İzleme Bülteni
  10. Aktaş, Alaattin. “İşsizlik Dramatik Bu Detaylar Daha Da Dramatik”, Dünya Gazetesi, 26 Şubat 2020,
  11. Kulaksız, A. ve Doğanay, C. “Eğitimli Genç İşsizlerde Kadınların Oranı Artıyor”, TEPAV, Eylül 2017.
  12. Dusst, Emal & Winthrop, Rebecca. 2019, “Top 6 Trends in Higher Education”, Brookings Institute.
  13. Almanya’nın ‘Excellence Initiative/Strategy’ programları ve Fransa’nın Paris-Saclay Üniversitesi modeli önemli örneklerdir.
  14. Choudaha, Rahul & van Rest, Edwin. 2018. Envisioning Pathways to 2030: Megatrends shaping the future of global higher education and international student mobility, Studyportals.
  15. Pathway programları, Birleşik Krallık’ta Study Group ve ABD’deki Shorelight gibi kuruluşlar uluslararası öğrenci piyasasında üniversitelere destek vermektedir: Dusst & Winthrop, 2019.
  16. IIE, “A World on the Move: Trends in Global Student Mobility”, IIE Trends in Global Student Mobility, Issue 2, Mart 2018.
  17. Yüksek gelirli ülke çalışanlarının ücret aldığı sürelerin yaklaşık %45’inin bugün bile mevcut olan teknolojiler kullanılarak otomasyonla yürütülebileceği tahmin ediliyor: Chui, Michael et. al. 2016. “Where Machines Could Replace Humans - and Where They Can’t (Yet)”, McKinsey Quarterly.
  18. Örneğin: 2U, Coursera, Orbis Education, ExecOnline.
  19. Spear, Eric. 2019. “10 Trends in Higher Education to Watch in 2020”, Precision Campus Report.
  20. AB’de Erasmus+ programının 2021-27 desteğinin 30 milyar Euro ve ‘Horizon 2020’ programının yerine gelecek ‘Horizon Europe’ araştırma destek programının 100 milyar Euro olması öngörülmekteydi.
  21. ALLEA (All European Universities), Trust in Science and Changing Landscapes of Communication, Ocak 2019.
  22. Lederman, Doug. “COVID-19 Roundup: More Colleges Halt In-Person Instruction Early”, Inside Higher Ed, 11 Kasım 2020.
  23. National Academies Press, 2020. “Reopening U.S. Research Universities: Confronting Long-Standing Challenges and Imagining Novel Solutions”, The National Academies of Science, Medicine and Engineering.
  24. Örneğin: Birleşik Krallık üniversitelerinin yaşadığı mali sorunları ve destek taleplerini yansıtan yazı için bkz.: Universities UK, “Achieving stability in the higher education sector following COVID-19”, Nisan 2020.